10 Ağustos 2015 Pazartesi

Hep Aynı Şeyleri Söyleyip Bıktıracağım Sizi!

Posted by Unknown on 22:57 with No comments
Hep aynı şeyleri söyleyip bıktıracağım sizi. Tıpkı arsız bir böcek gibi başınızın etrafında dolanıp cüssenize meydan okuyarak. Afacan ve inatçı. Duyuyor musunuz? Ben her gün kendime ve ansızın size söylüyorum aynı sözü; hayat geçiyor. Biz hayatta kalmaya çalışırken yeni bir parkur; her an. Zaman geçiyor tam yok olmaktan kurtulmuşken, size göre her an yok oma ve aç kalma tehlikeleriyle örülü bir an. Oysa eylem halinde olmak asıl olan. Yoksa melekler diz çökmezdi karşımızda değil mi ya? Hep aynı zavallı kaygı siliyor zihnimizden yüreğimize uzanan o defterin sayfalarını. Ve birisi oluyoruz biz, hala yaşayan ama, 'ben' olamıyoruz yıllarca.
Kimsin sen? Hey sen! Şunun gibi olmaktan hoşlanmayan, bunun gibi düşünen. Bir gölge misin yoksa? Kendisi olan ya da kendisi olduğunu sananların arkasında. Sen, evet tam olarak senden bahsediyorum; bu sayfanın gerisinde küçümseyen bakışlarını görüyorum, görmüyorum sanma. 'Laf bunlar' dediğini ya da uçmuş bunları yazan. Hey! Hayat yorgunu, hiç mi umut yok? Hiç mi umut yok fasulyenin daha hızlı pişmesine dair. Aşka dair hiç mi umut yok? Doğrular da kazanmaz mı hiç? Hey hayat yorgunu küsebilirsin, bir çeşit akıl kullanmadır boşuna gayret sarf etmemek. Ve daha büyük bir yetenektir kapanmış kapılara rağmen vazgeçmemek. Sen, hery sen eşi benzeri olmayan. İçindeki dahi, eşi benzeri olmayan fikirler sunacak, sen korkmaktan vazgeçersen. Sen, hey oradaki miyop vatandaşı ülkenin. Son ödeme tarihleri, protestolar, üstüne binen faizlerden korktuğun kadar teslimat gününün gelmesinden de korksan insanlığının. Otobüste pencere kenarını kapmak en büyük hayalin olmasa böyle. Yaşamak denilenin, parlak duvarlar arasında ara soğuk ve sıcaklı üstüne eğreti akşam yemeklerinden oluştuğunu sanan hey sen. Ajandan da her gün bir çocuk gibi merakla öğreneceklerin de yazar mı? Laboratuvarlarda ter döküp kim bilir hangi çileyle bulunmuş bir tek cümlenin ölümsüzlüğe açılan kapı olduğu heyecanına kapılır mısın bir gün? Hastanede ölmek üzereymiş gibi bir yakının bir umut heyecanlandırır mı seni de? Yoksa o altın tepsiler mi çeker dikkatini ve konun olur günlerce? Senin de aklını işini bilenlerin yaptıkları mı yorar; fazlasıyla işini bildiğin halde.
Geçmiş midir tüm doğruların son kullanım tarihi? Belki de tasarruf çılgınlığınla dövize çevirmişsindir onu da. Ve inanmıyordur hiç kimse, 'Ben çok doğruyum ama çok acı çektim' dediğinde.
Hey oradaki vekaleten mi yaşayacaksın hayatı yoksa? Alıp götüremem diye hiçbir şey üretmeden mi gideceksin dünyadan? Hey! Sen, hayatı öğretmek bana düşmezdi evet; sen böyle olmasan. Yine de bir umut, anlarsın diye varacağın son yer, boğazlanan bir koyun gibi canını teslim etmek. Oysa insanlar bir ömür ürettiklerini devredecek. Ama ne çare ki kalmasın geride der gibi, tüketmek hevesindesin hep sen.
Hey! Sen, insandan doğma; teslim etmeden önce kullanmayacak mısın insanlığını bir defa?

(Yazar Yaşar Yıldız, Alara A.Ş.'de Kalite Yöneticisi'dir. Bu makale Personal Excellence'den alınmıştır.)

0 yorum :

Yorum Gönder